13 Eylül 2011 Salı

Unutulmuş Dilde Aşk

Şebo'nun sözlüğündeki unutulmuş dilde başladı aşk. İnsan ağlayarak geldi dünyaya ve ağlayarak uğurladı gidenleri. Adeta ortadan ikiye ayırdı güneşi, gözyaşlarıyla dökülen kırık kalp parçaları..


Bıyıkları yeni terleyen yeni yetme bir delikanlıyken, duygularını kontrol edemeyen şirin bir kızken tanıştı insanlar aşkla. İlk defa yere düşmeden, kavga etmeden, ayak serçe parmağını kapı kenarına çarpmadan canları yandı. Büyükler adına aşk acısı diyorlardı. Anlamsız geliyordu ama hissettiriyordu kendini işte!


Akşam olur olmaz odaya gidip yatmak, yatmak ama uyuyamamak, sabaha kadar hayal kurmak istiyor insan. Günler geçtikçe içten içe büyüyor aşk kalpte. Okulda anlattıkları gibi sadece kan pompalamaya yaramıyormuş aşk. En büyük yangınların ev sahibiymiş.. Kim için, neden çarptığı hiç önemli değil. O heyecan en korkutucu filmde, en hızlı arabada, en tehlikeli lunapark aletinde bile yaşanamaz. 


Macera kitaplarındaki serüvenler gibi başlayan aşk bazen durgunlaşıyor, bazense hiç çekilmez oluyordu. Her aşk tarifsiz bir mutlulukla başlayıp derin yaralar bırakan bir acıyla son buldu her seferinde. Fakat başka bir aşkla güneşe merhaba diyeceğimiz günlerin olacağını bilerek biten aşkın ardından karalar bağlamak bir hayli saçma olduğu gibi her seferinde yaşanan, varlığı inkar edilemez bir gerçek. Çünkü aşkın bağımlılık yapan özelliği acıların ardından gelen mutluluktu. Tıpkı yağmurun ardından çıkan gök kuşağı gibi..


Aşkı acısıyla tatlısıyla yaşayın ki aşksız kalmayın. Henüz tanışmadığınız sevgilinizle gök kuşağı renklerinde bir aşk yaşamanız dileğiyle..



benim bir sözlüğüm var unutulmuş bir dil
oysa ki içinde her şeyin anlamı gizli 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hayatı Ertelemek

Gemide, otobüste giderken meraklı gözlerle baktığımız, bir gün gideyim dediğimiz yerler olmuştur hep. Bi' deniz fenerine, bi' dalgak...