2 Nisan 2015 Perşembe

Hayatı Ertelemek

Gemide, otobüste giderken meraklı gözlerle baktığımız, bir gün gideyim dediğimiz yerler olmuştur hep. Bi' deniz fenerine, bi' dalgakıran'ın duvarına yaslanıp insanlardan uzağa kaçıp sevdiğimiz şarkıların dalgalarla girdiği ahengi yukarıdaki ve aşağıdaki mavinin tonları arasına alıp huzuru bi' tarihi eser gibi capcanlı görmenin randevusunu boş beleş işler için erteleyerek geçirdik oysa. Bizi hayattan soğutan şeylerin kargaşasında hayatı sevdirecek sayılı şeyi görmezden geldik.

Yaşadığımız yerin cehenneminde bize tasma takan üşengeçlikten sıyrılıp cennete adım atmak aslında hiç de zor değil. Her şeyin insan için olduğu şu dünyada insanın kendi için var olduğunu unutmasını sağlayan şeylerin karşısında durmaktan ibaret huzuru yakalamak. Beton zeminin kıçını içine çekip soğuğun seni teslim alması seni yarın zatürre etse bile o an yaşadığın hazzı zatürreyi atlatmak için içtiğin ilaçlarda hissedemezsin.


 Gemiye verdiğin jetonun, cennete karşı yaktığın bi' dal sigaranın hesabını göz etme, 1 gün istirahat etmek için ertelediğin işleri bir gün de huzur için ertele; kazancın kayıplarından kat kat büyük olacak.



GİTMEK FİİLİ

Gitmek,

her yiğidin harcı değildir.

Gitmenin raconları vardır. Giderken nereye gideceğini söylediğin an gitmiş değil, beklemiş, çağırmış olursun.

Sonra?

Gelmesini istediklerini beklemekle geçecek bir hayata demir atar, hayaller kurarsın.

Sabrın tükendiği yerde, dönersin.

Sonra?

Beklediklerinin seni aslında hiç beklemediğini, ölenle ölünmediği gibi gidenle gidilmediğini göreceksin. Ardından hayal kırıklığı yaşamının paramparça olmasına yetecek bir deprem gücünde olacak.

Gitmek, ölmektir. Mevcut yaşamı sonlandırıp yeni bi' hayata başlamaktır. Bazen ölüm, en büyük tedavidir. Ölüme çare olmasa da ölüm her şeyin çaresidir.

"İçim öldü, ben ölemedim" diyenlerin ikinci şansıdır gitmek. İçindeki ölü toprağını atmak, içindeki ölünün küllerini denize uçurmak için gerekli olan şey etçil martılara simit atmaktır. Nereye gittiğin ne zaman gittiğinden çok, dönüp dönmeyeceğindir önemli olan.

Ve unutma, hayat bi' dama gibidir; sen karşındakine her şeyi bitirdiğini düşündürdüğün hamleyi yaptığında, aslında her şey şimdi başlıyordur.


Çocukken neden mutluyduk?

      Diye sorar herkes kendine. "Ulan" der, "ne güzeldi". Ucuz edebiyatçılar küçükken en büyük acının dizindeki yara olduğu saçmalamalarına kalem tokuştururlar. Oysa bi' erkek çocuğunun en büyük acısı pipisini bisikletin direksiyonuna çarpması, bi' kız çocuğu için ne olduğunu tam olarak bilemiyorum açıkçası. Lakin en büyük mutlulukları bi' oyuncak parçasıydı, kek kalıbının içindeki çiğ kek hamuruna parmak batırıp yalamaktı, yerde bulduğu 100 bin'e bardak meybuz alıp üstteki tadı kaçınca arkasını çevirip eme eme gezmekti, ailecek denize gidip kum oyuncaklarıyla-kovasıyla üstü yosunlarla süslü kumdan kaleler yapmak, 2 metrelik ağaca bukalemun gibi tutunup kendini Bozkurt Ergör sanması, bisikletle el bırakınca birer Kenan Sofuoğluna dönüşmesiydi.

      Ufacık şeyler kocaman hayal dünyamızla birleşince maddi değeri milyonlar olan nesnelere dönüşebiliyordu, hayal gücümüz varken tüketici değil, yetiniciydik. Doğum gününü evde arkadaşlarıyla ve ailesiyle kutlayabilen bi' çocuk çok şanslıydı. Şarkılı yerden yüksek oynarken hepimiz birer Tarkan birer Ajda Pekkan'dık, oysa Ajdar'dan pek bi' farkımız da yoktu denebilir. Gel gör ki mutluyduk; birbirini yeren insanlar, gereksiz öven insanlar, her cümlesinde söven insanlar değildik. He, top kendisinin olduğu için artistlik yapıp hazmedemediğini oyundan atan orospu çocukları vardı, onların hepsi aklımda hala yüzlerine bakmam. 

      Siyaset bilmezdik o zamanlar, bi' çocuğu kürt olduğu için ayırmazdık kendimizden; o da kendini farklı görmezdi bizden. Ekonomik durum bizi en çok ailemiz işsiz kaldığında etkilerdi, onda da en fazla silgiyi kokusuz alırdık. Harcamalarımızı yere yakın boyumuz sayesinde yerde bulduğumuz bozuk paralarla yapar, parka gidince sosyalliğin zirvesinde olurduk. 

     İşte sonra o topuyla çekemediğini oynatmayan piçler büyüdü, kötülüğü öğrettiler bize. En yakınımızdakilerden gördük kötülükleri hep. Ahlaksızlığı, insan ayırmayı/gayırmayı, yalan söylemeyi, oyuncaklarla oynarken insan hayatıyla oynamayı büyüklerden öğrendik. Mücadele etmek zorunda bırakıldık; yarışırken en yakınını düşürmen gerektiğini öğrettiler bize. "Pozitif ayrımcılık" diyerek adam gayırmayı legalleştirip masumane bir halde kazıdılar beyinlerimize, negatif olanlarımızı geriye ittiler hep. 

    Sonra bencil olmayı öğrendik; birini sevdiğimiz zaman sadece onun gülmesini isterken, sevdiğimizin bize ait olduktan sonra gülüp ağlaması umrumuzda olmadı, çünkü o zaten bizimdi nasıl olsa. Camilere gittik yazları, kızlardan ayrıydık. Sokakta yakartop oynadığımız kız arkadaşlarımız üst katta bizden ayrıydı, ders arasında biz yine çikolatalarımızı bölüşüyorduk lakin. 

    Büyüdükçe bize hırs yüklediler, kıskançlık empoze ettiler, kötü insanları gösterip kötü olmamız gerektiğini öğrettiler; bizi korumak isteyenler bizi mutlu eden saf duyguları aldılar elimizden, hakkını helal eden tek kişi topuyla oynatmayan o piç olacak; çünkü kazanan bi' tek o olacak.


16 Kasım 2014 Pazar

Yaşamanın Sırrı

İnsan ihtiyaç duyuyor, ilgiye, sevgiye, şefkate, mutlu olmaya, cinselliğe, şımarmaya, eğlenmeye; iyi hissetmeye. Bu ihtiyaçlar doğrultusunda hayatına bazı insanları dahil ediyor ve bazılarını zamanına ortak ediyor. Tek başına yapamadığı şeyleri yapmak için bir başkasıyla anlaşıyor ve ihtiyaçları neyse karşılıklı olarak gerçekleştiriyorlar. Fazla kapıldıklarında geri kalanları unutup hayatlarını birbirleriyle anlaşmaları yüzünden mahvediyorlar. Bunu ancak anlaşma bozulduğu zaman farkedip üzülüp hayıflanıyorlar.

Evet bir üst paragrafta dostluk ve aşktan bahsettim. Dostlarınıza ya da sevgililerinize fazla kapıldığınızda olan şeylerden bahsettim. Olan şeyler nasıl da olağan şeyler değil mi aslında? Hikayenin iskeleti aynı fakat ayrıntıları değiştiriyor bambaşka gibi gösteriyor. Çünkü sevmeyi de sevilmeyi de etrafınızdaki insanlardan öğrendiniz, onlar da öyle. Bu yüzden herkes aynı ilişkinin farklı jenerasyonlarını yaşıyor ve yaşatıyor. Aslında bu hep böyle gidecek. Ta' ki siz sevmeyi yeniden kendiniz öğrenene kadar. Birisi sevmeyi sizle öğrenene kadar. O zaman ilişkiye bakış açınız, ilişkiyi yaşama şekliniz çok farklı bi' hal almaya başlıyor.

Cinsellik anlam kazanıyor ve zevk peşinde değil, his peşinde koşmaya başlıyorsunuz. Aradığınız şey aşırı ilgiden çok aşırı güven ve sadakat oluyor, karşınızdakini seçimleriyle yargılıyorsunuz. Eğlence anlayışınız birlikte salaklıklar yapmaktan öteye geçmiyor, yetinecek kadar çok yetmeye başlıyor her şey.

Ve hayatta yetmeye başlıyor maalesef. Sahip olmak istediğiniz diğer şeylerden vazgeçiyorsunuz ve durmak bilmeyen hayat maratonunda kenara çekiliyorsunuz ve dolayısıyla geride kalıyorsunuz.

Ayrılıyorsunuz ve bu geride kalmışlığın yarattığı farkın verdiği hisle başa çıkamıyorsunuz ve bir durup güç toplama çabasına giriyosunuz. bu durağanlığa aşk acısı veya depresyon da diyebiliriz. Bu dönem sonunda eğer doğrulabilirseniz, yetişirsiniz.

Özetle iki şeyi bir arada götüremiyorsanız, yanlış kişilersiniz. İlişki sadece duygulardan ibaret değildir. Madem duygusal ve cinsel açıdan tatmin olma peşine düşüyorsunuz, hayatı da kenara bırakmamalı.

Ya dostlar?

Bir kişiden hoşlanıp 2 gün konuşup 3. gün sevgili olduğunuz kişileri yani zamanınıza ortak ettiğiniz kişileri hayatınızın temeline koyup dostlarınızı unutursanız, bu sizin karakterinizdeki zayıflığın bir belirtisidir. Çünkü ayrıldığın zaman senin yanında olacak kişi, sana destek olacak kişi de dostun, arkadaşın, kardeşin adına her ne dersen de.

Peki sen ne istediğinden emin misin? İyi bir sevgili mi, dost mu yoksa yüksek bir hayat mı? Hepsini istiyorsan, hepsine aynı ilgiyi gösterebilecek kadar yetenekli misin? Hayatındaki insanları önceliklerine göre sıralayabiliyor musun? Bunları yapamıyorsan, bi boku beceremezsin fazla uğraşma zaten. Yaşamanın sırrını arar dururdum hep, buldum;

Eğer hayatındaki hızlı ve ani değişiklikleri görmezden gelerek bu değişikliklere ayak uydurabilirsen, asla kaybetmezsin. Yani; VURDUMDUYMAZLIK.


İzleyin ve düşünün;


30 Temmuz 2014 Çarşamba

Bişeyler

Baştan söyleyeyim, belli bir konuda yazmayacağım; konudan konuya geçiş yapabilirim ona göre okuyun.

Geçen ay yazdığım yazıyı okuyanlar vardır, okumayanlar da vardır illaki; okuduğunuzda göreceğiniz gibi 1 ay önce çok daha ağırdı her şey. 1 aydan bu yana hayatımda değişen pek bir şey olmadı ama gün geçtikçe daha çok sabırlı biri oluyorum ve bu bazı şeylerin yükünü biraz daha hafifletiyor. Aldığım derslerin bazılarını paylaşacağım sizinle.


Ben etrafımdaki tüm insanların verdikleri tavsiyeleri dinlerim, asla "aman ya siktir git" filan da demem. Dinlerim dinlerim dinlerim, herkes de devamlı konuşur zaten bilirsiniz. Lakin sonuca gelince hiçbirinin dediğini yapmam orası ayrı bir şey. Aynen kimsenin dediğini yapmam. Sadece kendi doğrularıma göre hareket edip kendi bildiğimi okurum. Bu ukalalık değil, bu hayatı kendi çizdiğim yollardan giderek tecrübe etmektir.

Tavsiyelere uyarak belki yanlış yapmamanız olasıdır fakat hayatınız boyunca yanınızda size tavsiye veren insanlar olmayacaktır. O zaman ne yapacaksınız? Kendi yanlışlarımı yaparak hayatı öğreniyorum. 1 kere 1 yanlış yaptıktan sonra o yanlışı tekrar ediyorsan sen hep tavsiyelerle yaşa mesela çünkü seninki gerizekalılık.

Mesela en önemli şey bu hayatta, değer vermek, saygı duymak ve vefalı bir insan olmaktır. Peki bu en önemli 3 şeyi önünüze gelen herkese sunarsanız ne olur biliyor musunuz? Sikerler. Yeni tanıştığım insanlara hep ters, saygısızca (bokunu çıkarmadan) yaklaşırım bi süre. Baktım saygısızlığıma veya ters davranmama tahammül gösterecek kadar bana değer veriyor; o dakikadan sonra o insana gereken değeri, saygıyı ve yeri geldiğinde vefayı gösteriyorum. Güven? Sizi bilmem de o bende yok işte. Onu kimseye gösteremiyorum. Belki de kendime çok güvendiğimden başkasına güvenme ihtiyacı da duymuyorumdur.

Egoist olun mesela. Kimseyi sizden üstün görmeyin, şayet ben görmüyorum. Bir şeyleri 1 insan başarabilmişse, siz de 1 insansınız siz neden başaramayasınız? Yahut sevdiğiniz 1 kişi. Neden sizden üstün olsun ki, sevebiliyorsunuz diye siz ondan üstün bile olabilirsiniz bence. Hayat size nasıl tat veriyorsa öyle yaşayın, kimsenin sizi bundan mahrum etmesine izin vermeyin.

Popüler kültür akımlarının peşinden giden köleleşmiş özenti insanlardan asla olmayın. Farklı olun ya. Herkes gibi olmak en kolayı, aynaya baktığında gördüğün kişi, profil fotoğraflarına baktığında gördüğün kişiler gibi olmak zorunda değil, onlardan farklı olduğunda onlardan daha iyi olabilirsin. Daha iyi olmasan bile daha farklı ol.

Alın benden size neşeli bi şarkı,
Ve, İNSANLARA KURDUĞUNUZ HAYALLERİ ANLATMAYIN, O HAYALLERİ YIKMAK İÇİN UMUDUNUZU KIRMAK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPACAKLARDIR. HADİ EYVALLAH.

21 Haziran 2014 Cumartesi

Vasiyet

Ben bi yerde takılmış kalmışım
Uykularımdan
Mutluluğumdan
Umutlarımdan
Güvenden
Huzurdan
Hayattan
Güneşten uzakta kalmışım
Çoğu erkeğin ulaşmaya çalıştığı yere gözüm kapalı ulaşıp
Son bir adım kala geri dönmüşüm
Önemi olan hiçbir şey kalmamış
Sadece uyumak
Birine sarılıp uyumanın huzurunu
Ölümün huzuruna denk saydım
Karanlığın içinde
Kapalı perdeler arkasında
Bir oda içinde
Hareket eden 4 duvar arasında
Üzerime düşen tavanın altında
Her çeşit uyuşturucu madde
Morarmış soğuk bir vücut
Alkol
Müzik
Ve
Yalnızlığın sesi içinde
Ölse cesedi 1 hafta sonra bulunacak biri
Hayata ne denli tutunabilir ki?
Ne kadar mutlu olabilir?
Yaşaması neden istenir?
Daha fazla bu acıyı çekmesi için mi?
Hissediyorum
Özlediğim geliyor
Beni almaya geliyor
Ruhum bedenimi terk ediyor
Damarlarımdan kan çekiliyor
Vücudumdan can çekiliyor
Ayak parmak uçlarımdan hayatım parça parça dökülüyor
Kapkaranlık gördüğüm dünya renklerini sunuyor ilk defa
Ve bembeyaz oluyor
Ve sonsuz huzur beni içine çekiyor..
Vasiyetimdir
Herkes birbirine sarılarak uyusun
Bir daha uyanmamaya
Iyi uykular


1 Ocak 2014 Çarşamba

Kayıp Ceset..

Kimliği teşhis edilemeyen bir ceset olmak istiyorum. Herkes kayıp sevdiği sansın ama görünce sevinsinler istiyorum. Kim olduğumu, sevenim, benim için acı çeken var mı diye düşünmeden kendi sevdiği kişi olmadığım için sevinsinler istiyorum. Kocaman bir kayıp, kimsenin umurunda olmayan, yanından geçenlerin dikkat etmediği, gözden kaybolan bir kayıp olmak istiyorum.

Ne arayıp sorsunlar istiyorum, ne ardımda bir ağlayanım olsun ne de bekleyenim olsun istiyorum. Sevmeden sevilmeden, acı çekmeden, mutlu olmadan, kimseye hiçbir şey için borçlu olmadan, vicdanım olmadan, kötülüğüm olmadan, param olmadan, paraya ihtiyacım olmadan, sessizliğin içinde kaybolmak istiyorum. 

Sadece yok olmak istemek nedir bilir misin?  Bilmiyorsan sakın merak bile etme. Aşkın milyonlarca tarifi var, bunun bir tane benzer duygusu bile yok. Öyle ki bu yazının bile devamı yok.. Biri beni kurtarsın bu bilinmezlikten. Sadece inkar ediyorum ayrılığı sadece inkar ediyorum yalnızlığı ama bir bakıyorum herkes uyuduğunda, yalnızım, yolsuzum, yoksulum, yoksunum. 

Ve bugünlerde yaptığım tek şey haykırmak; ELLERİMİ TUTMADIN YA YAKARIM GECELERİ !



Hayatı Ertelemek

Gemide, otobüste giderken meraklı gözlerle baktığımız, bir gün gideyim dediğimiz yerler olmuştur hep. Bi' deniz fenerine, bi' dalgak...